Karabasan

image

Fotoğraf: Paşabağ, Kapadokya.

 

İlik nakli çok gerilerde kaldı. Ancak, 2016 başındaki birkaç haftalık fırsat penceresi dışında, ki bu dönemde iki haftanın 12 günü dışarı çıktım, uzun süre iyi hissettiğim bir dönem olmadı. Ya GVHD deriye veya mideye saldırdı, ya öksürük ve ateş bir arada geldi.

Anlaşılan iyice yoruldum, vücudumun direnci düştü. Artık çabucak hasta oluyorum, ağrı eşiği ise yerlerde sürünüyor. Tedavi başında kollarım mosmor iken hemşireler çok üzülür, kan alacak yer bulmakta zorlandıkları için bana acı çektirmekten endişe ederlerdi. O dönemde “Hiç üzülmeyin, dükkân sizin” derdim. Artık, kan vermek sorun çünkü damarlar inceldi ve damar yolu açmak veya kan almak için uygun bir yer bulunması çok zor. İğneyi tam yerine sokamayıp biraz hoyratça sağa sola hareket ettirse bir hemşire, artık avazım çıktığı kadar bağırıyorum.

Kemal Abi döneminde fiziksel iyileşmeden birkaç hafta sonra ya da hemen akabinde psikolojik sorunlar başlardı. Artık fizikî düşkünlük dışında psikolojik olarak da çok güçlü değilim. Bu yüzden son zamanlarda ikisi üst üste geliyor.

Bu aralar depresif ruh halimin tavan yaptığı ve karabasan gördüğüm dönemler.

Gündüz gündüz rüya görüyorum evde salonda yatarken. Yarı uyku hali. Gözlerim kapalı.

Zincirlikuyu Mezarlığı’na benzer bir yerdeyim, düzenli bir mekan. Uzakta mezar başında bir grup insan var. Yanlarına yaklaşınca simaların hepsi tanıdık geliyor. Liseden sınıf arkadaşlarım bunlar.

“Kimin cenazesi, neden benim haberim yok?” diyerek kızıyorum kendi kendime. En geniş halkada, kenarda konuşan bir gruba sokuluyorum. Yüzlerinden düşen bin parça. Cenazelerde şakalaşan Galatasaray ruhundan eser yok.

Yurtdışından geldiği belli olan Uğur, Serdar’a soruyor:

“Konuşmayı kim yapacak?”

“Çiko” diyor Serdar. “Aramızda en düzgün konuşan, duygularına en hakim olan o.”

“Doğru” diyor Uğur gözleri dolu dolu, “Ben konuşamazdım mesela.”

Daha yakında olan Serdar’ın yanına gidip, kızgın bir şekilde “Oğlum ölen kim? Neden haber vermediniz bana?” diyorum.

Serdar ve Uğur, tabuttan çıkarılan beyaz kefen içindeki ölünün dipsiz kuyuya indirildiğini görünce cevap vermeden yanımdan ayrılıyorlar. Cesedin mezara indirilmesine, zamanında Galatasaray kulüp takımında kürek çeken, lise atletizm takımının güllecisi Giray yardım ediyor. Onun yüzü de nemli. Gözleri kan çanağı. Arada bir burnunu siliyor.

Cihat sanki donmuş gibi. Sürekli uzaklara bakıyor, gözlerini üzerine toprak atılan beyaz kefenden kaçırmaya çalışarak.

Ahmet ise düpedüz ağlıyor. Merakım daha da artıyor.

Defin bitince herkes susuyor, Çiko başlıyor konuşmaya.

“İnsan 35 yıllık arkadaşını, gençliğinde aynı sınıfta dünyanın türlü değişimlerine tanıklık ettiği bir dostunu kaybettiğinde ne söyleyebilir ki hakkında?”

“Eyvah” diyorum, “Ölen bizim sınıftan biri”. Sonra etrafta eksik olan kim var diye bakınıyorum. Murat Baba yok.

Murat Baba mı? Olamaz!

O sırada, her ağır ortamı bile yumuşatma konusunda yetenekli olan Murat Baba geç kalmış, uzaktan koşturarak geliyor; çevresindekilere eliyle şöyle bir dokunup selamlaşıyor. Gülümsemesine zoraki cevaplar alıyor.

“Şükür Allah’ıma, o değilmiş.” diyorum.

Mezarın yanıbaşında, Çiko’nun tam karşısında bir yer buluyorum kendime. Çiko devam ediyor, direkt bizim istikametimize doğru bakan ama etrafındakileri adeta görmeyen gözlerle, “Çok mücadele etti. Hepimiz onun sayesinde çok daha sık görüşür olduk, bizi birbirimize bağladı adeta. Hayata yapışmanın, mücadelenin sembolü gibiydi aramızda.” diyor, sonra ağzı oynuyor ama sesi çıkmıyor bir süre. Gözlerini siliyor. Titrek bir sesle: “Ben öbür dünya işlerinden pek anlamam ama, eğer öyle bir yer varsa, eminim kendine orada iyi bir köşe bulacaktır.” diyor ve bitiriyor.

Kafam allak bullak bakakalıyorum.

Yan taraftaki mezar taşında, “1967-2016, Erdem Kütükoğlu” yazıyor çünkü.

“Yooo” diye haykırarak uyanıyorum, hıçkırıklar içinde.

Bir karabasan daha sona eriyor.

2 thoughts on “Karabasan

  1. Valla Erdem, bilinçaltının derinliklerinden su yüzüne çıkmış, fena bir karabasan görmüşsün. Özellikle can güvenliğin tehdit altındayken hayal ile gerçek birbirine karışıyor. Seni çok iyi anlıyorum. Ben de Şırnak ‘ta mevzimi teröristlerin basma karabasanını gerçek gibi yaşamıştım. Uyanınca uzun süre kendime gelememiştim. Çok şükür ki bazen sabrın azalsa da, iniş çıkışlarla mücadele vererek dimdik ayaktasın. Güzel uzun yıllar olacak önünde beraberce yaşanacak.

    Liked by 1 person

Leave a comment