Koçluk Zor İş

image
Fotoğraf: Babadağ-Ölüdeniz/Fethiye

Eczacıbaşı Grubu’nda geçirdiğim 15 seneyi aşkın sürede hep kurucu ailenin değerlerinin yansıması olan ağırbaşlılık, saygı ve nezaket atmosferini soludum. İlik nakli bankaları için donör bulma ve ilik verme maliyetini finanse etme projesine soyunduğumuzda direkt olarak Bülent Eczacıbaşı ile temasa geçmiş, sonra birkaç ayda bir yazışmıştık. Gösterdiği yakın ilgi, destek ve samimiyet bu dönemde beni en mutlu eden unsurlardan biri olmuştu.

2014 yılı Temmuz ayı sonunda kendisine son durumu özetleyen bir e-posta yollamıştım.

“Bülent Bey Merhaba,

Size en son yazdığım mesaj üzerinden aylar geçti. Son durumu merak edebileceğinizi düşünerek izninizle kısa bir güncellemeyi, ilk aşamayı da hatırlatarak sizinle paylaşmak istiyorum.

Geçen seneki check-up sırasında lökosit değerlerinin “tavan yapması” ile ortaya çıkmıştı lösemi olduğum. Önce KML (Kronik Myeloid Lösemi) ön teşhisi kondu. Tedavisi sadece hapla yapılan en basit lösemi türüydü bu. 10 gün sonra gelen genetik testinin sonuç kısmında ise KML’nin son aşaması olan “Blastik dönemle uyumludur” deniyordu. Bunun anlamına Hemataloji Derneği web sitesinden baktığımda, “Tedavisi yoktur, hastayı hastaneye yatırınız” ifadesini gördüm.

Ertesi gün Amerikan Hastanesi’nde muayene olduğum Burhan Ferhanoğlu KML’den ALL (Akut Lenfoblastik Lösemi)’ye mütasyon olarak koydu teşhisi. “Tıp kitaplarında görülmeyen, zor bir vakasınız. Ama ben zor vakaları severim” dedi Burhan Bey. Belli bir tedavi planı önerdi. Bir günde tedavi ihtimalinin yüzde sıfırdan yüzde bire çıkması bizi bulutların üstüne taşıdı.

Amerikan Hastanesi’nde dört ay kemoterapi gördüm. Akciğer enfeksiyonu dahil çeşitli komplikasyonlar oldu ama, sonuç olumluydu. Bu tedavide Eczacıbaşı Grubu’nun kapsamlı sigortası ve yakın desteği çok kritikti. Anadolu Sigorta da, başından beri takdire şayan bir ilgi ve destek sergiledi. İki kuruma da hayatımın en zor günlerinde yanımda oldukları için hep müteşekkir kalacağım.

Şansım yaver gitti şükür, aile ve yurtiçindeki kısıtlı kan bankasından sonuç çıkmadı ama, yurtdışından tam uyumlu ilik bulundu. 42 yaşında Köln’de yaşayan bir erkek, tüm bildiğimiz bu. Almanya’da, nakilden iki sene geçtikten sonra karşılıklı onayla kimlikler kan bankası tarafından karşı tarafa verilebiliyor. Bana yeniden doğma şansını, hem de eşim Sema’nın doğumgününde veren bu insanla karşılaşacağımız anı iple çekiyorum.

Aralık ayında Gebze Anadolu Sağlık’ta ilik nakli oldum.

Çoğu nakilde olduğu gibi, yeni ilikler yeni vücutta her şeyi düşman olarak algılıyor, ve ilik naklinin yapıldığı kişinin organlarına saldırıyor (Graft Versus Host Disease/GVHD). Karaciğer, deri, mide dışında göz pınarlarım da hedefler arasındaydı. Nakil sonrası Şubat ayında tam düzelmeye başlamışken, bu saldırı ile kornea kurudu, gözlerimi iki hafta hiç açamadım. Sonrasında da bir dönem göremediğim için göz yetimi kaybettiğimden endişe ettim. Neyse ki, Anadolu Sağlık’ın stratejik ortağı ABD merkezli Johns Hopkins’den aldığımız ikinci görüşle teşhis konabildi. Başladığımız göze yönelik GVHD tedavisi başarılı oldu ve halen devam ediyor. Ayda bir Maryland’den özel bir damla getirtiyoruz. Artık gözlerim gün boyu açıklar ve net görüyorum. Sadece arada kanlanıp batıyorlar. Uzun yazı okumam hâlâ çok güç.

Gözlerden sonra Mart ayı civarı kaptığım orta kulak iltihabı oldukça hafifledi. Belki ileride tüp takılması gerekebilir.

Son bir senemin dört ayı hastanede yatarak geçti ama, şu anda çoğunu atlattım gibi duruyor. Evde hayat sakin. Yeni ilikler can hıraş çalışıyor. Arada bir mide bulantısı, düşük tansiyon, halsizlik gibi sıradanlaşan yan etkiler dışında ana trend olumlu gözüküyor. En son haber ise yüreklerimize su serpti: İlik naklinden yedi ay sonra Haziran’da yapılan genetik testlerde, vücudumda ne KML ne de ALL’ye rastlanmadı. Umarım hiç geri gelmeyecekler.

Artık tek başıma şehre inebiliyor, kızımı kucağıma alabiliyor, yardımsız kaldırım ve merdiven çıkabiliyor, araba kullanabiliyorum. Deniz ve güneşsiz bir tatil bile yaptım. 🙂

Henüz çalışmama doktorlarım müsaade etmiyorlar, zaten halsizlik ve gözlerim yüzünden bu pek de mümkün değil. Şu anda hedefim Ocak ayında tam sağlığıma kavuşmuş olarak işbaşı yapmak.

Sizi daha fazla detaylara boğup vaktinizi almadan, sıcak ve yakın ilginiz için tekrar çok teşekkür ediyor, size ve ailenize keyifli bir bayram diliyorum.

Sevgi ve saygılarımla,

Erdem Kütükoğlu

Not:
Sanırım bizim ufaklıkla Kapadokya seyahati sırasında tanışmıştınız. Begüm’ün iki fotoğrafını ekte bulabilirsiniz.”

Ağustos ayında çoktandır bir köşesinden tutmak istediğim lösemili hastalara koçluk yapma projesi için elime bir fırsat geçmişti. Hasta yakınları Zafer Hoca’nın önerisiyle benimle temas kurdular. Burak hastalığını daha yeni öğrenmiş ve kemoterapiye birkaç gün önce başlamıştı. Özgeçmişlerimiz karbon kopya gibi birbirine benziyordu. Türkiye’de işletme, üzerine ABD’de MBA okumuştu; finans sektörü çalışanı idi, ALL’ye yakalanmıştı ve Burhan Hoca ile Amerikan Hastanesi’nde kemoterapi sonrası Zafer Hoca ile ASM’de ilik nakli olacaktı.

Burak’ın yorgunluk ve hijyen kaygılar sebebiyle dışarı çıkamayacağını düşünerek onu evinde ziyaret etmeye karar verdim. Ataköy’den tek başıma çıktım. 10 dakikada taksi ile Marmaray, 15 dakikada ise Yenikapı, Sirkeci ve Üsküdar. Etkin bir toplu taşıma sistemi olunca karşı tarafa bile rahat ve hızlı geçilebiliyordu bu koca şehirde. Taksiye binip inmek benim için biraz zordu belki ama, o sıralar tek başıma Istanbul’da Anadolu yakasına bile geçebiliyordum.

Nişanlısı karşıladı beni, girişteki oturma odasında Burak’ın annesi ve kardeşi de vardı. Doğrusu beklediğimden daha resmiydi Burak, “Erdem Bey” diye hitap ediyordu. Nazik ama mesafeli. Ben bu kadar ortak finans geçmişi ve kader ortaklığı olunca biraz daha samimi bir ortam beklemiştim doğrusu. Sanki benden “‘Ben iyileştim, sorun yok, şunları yiyin, için. Her şey O.K.” demem bekleniyordu gibi bir hisse kapılmıştım. Mümkün mertebe karşılıklı konuşma olsun, yorulmasın istedim. Tecrübemi aktarmaya çalıştım. Ne kadar şanslı olduğunu anlatırken, benden daha genç ve zinde olduğunu, doğru hastane ve doktorların elinde tedavi göreceğini, sadece tek bir lösemi türü ile savaşacağını vurguladım. “Ben bile iyileştiğime göre yüreğinizi ferah tutun” derken yanımda oturan annesi bir anda parlayıverdi: “Neden böyle olumsuz konuşuyorsunuz, doktorlar ne söyleyecekse onu yapacağız, bu detaylara ihtiyacımız yok. Hem neden merak edip araştırıyorsunuz, hastalığı Allah verdi, tedavisini de o verecek” dedi. Buz kestik. Anlaşılan kadıncağız üzüntüsünden benim oğlunun ne kadar şanslı olduğuna dair verdiğim örneklere dahi dayanamamıştı. Onu aşağı kata yollamak istediler, “Gitmem” dedi. Anne koruma içgüdüsü ile başımda kaldı. Bir ara bizden ayrılıp aşağı indikten sonra dönüşünde arkamda ‘Hadi artık bitirin’ türünden bir hareket yaptı sanırım, ki karşımdaki insanların yüzü değişti. Bunu hissedince izin istedim. Konu ile ilgili kendilerine üç kitap bıraktım. Ziyaretim toplam bir saat ancak sürmüştü herhalde. Ben elimden geleni yaptığımı sanıyorum ama, anlaşılan koçluk düşündüğümden daha zormuş ve bu kadar farklı üyeleri olan bir grupla toplu konuşmak yanlışmış. Teke tekte söyleyebileceğim şeyleri toplu ortamda yumuşatarak bile söyleyememiştim.

İleriki dönemde Amerikan Hastanesi’nde tedavi sırasında Burak ve ailesi ile denk geldik, annesi sağ olsun kapıdan geçmiş olsuna uğradı. İlk baştaki şoku atlatmış gözüküyordu, son derece nazik ve sevecendi. Burak’ın hem kardeşi hem de nişanlısı defalarca arayıp samimice sorunlarını paylaştılar, görüş sordular. Ancak, Burak benimle direkt temasa geçmeyi tercih etmedi. Herkesin hastalığıyla bir mücadele şekli var, muhtemelen Burak tedavi süreci ve hastalığı ile ilgili konuşmayı çok arzu etmiyordu. En son 2015 yılı Mart ayında gördüğümde işe başlamıştı bile. Onun adına çok mutlu oldum.

İlk koçluk tecrübem orta şekerli geçmişti.

Burak’ın evinden çıkışta ÖzAtaköy Grubu’nun bazı üyeleri ile buluşmak için Kandilli’deki Suna’nın Yeri’ne gittim. Erken gelmiştim, daha diğerlerinin ulaşmasına saatler vardı. Yan tarafta bir çay bahçesi gördüm çınar ağaçları altında. Oraya ilerledim. Kaldırım yüksekliğinde set üstündeydi çay bahçesi. Ancak, sete geçmek için tutunacak bir tırabzan yoktu. Tek başıma kaldırım çıkmak ise tam bir meseleydi benim için. Bayağı debelendikten sonra 30 santimlik yükseltiyi aşabildim. Bedensel sıkıntısı olan insanlar için bu ülkede yaşamak, son senelerdeki bazı iyileştirmelere rağmen hâlâ gerçek bir kabustu.

Çay bahçesinde otururken “Etrafta kimse var mı?” şeklindeki WhatsApp mesajımı alan Cihat çıkagelmez mi? Mükemmel oldu. Gülten, ablası Hilal, Sema ile Begüm ve sonra da liseden sınıf arkadaşım İCO bize katıldılar. Püfür püfür, sohbet dolu, keyifli bir akşamdı. Yemekler de mükemmeldi. Karşıdan Rumeli Hisarı’nı ve Boğaz Köprülerini gören Kandilli, hem temiz hava almak hem de Istanbul’da yaşadığımızı hatırlamak için ideal bir yerdi doğrusu.

Sahip olduğumuz güzelliklerin farkına varsak ve elimizde olan imkânlardan faydalanmayı akıl etsek ne iyi olur diye düşündüm eve dönerken.

4 thoughts on “Koçluk Zor İş

  1. Keyifle okudum Erdemcim. Koçluk yapman gerçekten çok güzel, tek ekleyebileceğim faydalı olabilmek için “karşı tarafın da koçluk almayı istemesi” gerekliliği yoksa bir verim beklenek zor ☺️ Sevgilerimle

    Liked by 1 person

  2. Tecrübeler kazanmakla bitmiyor. Yaşamışlıktan kaynaklı bilgi, tecrübe ve yaşama sevinci aktarırken bile farklı hatta beklenmedik deneyimler yaşayabiliyor insan. Maalesef zorlu hastalığa yakalanan herkes senin kadar iletişim ve paylaşıma açık olmayabiliyor. Güzel yazı. Eline sağlık.

    Liked by 1 person

Leave a comment