Dışarıda Kimse Var mı? / “Is There Anybody Out There?”

image

İlik nakli sonrası daha eve gelirken el bileklerimde üç parmak genişliğinde kırmızı bir şerit leke oluşmuştu. İleriki dönemde vücudumun kalan kısmı tüylenirken bu bölgeler çıplak kalacak ve sık sık GVHD (Graft versus Host Disease, organ nakilleri sonrası karşılaşılan bir bağışıklık hastalığı) saldırıları buradan başlayacaktı.

İlk ciddi GVHD atağı eve döndükten birkaç hafta sonra oldu. Aslında hastanede başladığı dönemde Zafer Hoca’nın önceleri gözlerimi çok fazla yormamdan kaynaklandığını düşündüğü, sonra enfeksiyondan şüphelendiği, ASM’deki göz doktorunun ise pek anlam veremediği göz kızarması/yanması konusu, Ocak 2014 sonunda ciddileşmeye başladı.

Vücuttaki GVHD’nin yayılması ve gözlerin kötüleşmesi üzerine Anadolu Sağlık Merkezi / ASM’ye gittik ve bir hafta yattık. GVHD’nin kortizonla tedavisi sırasında Sema Zafer Hoca’ya gözler konusunda yurtdışından görüş alıp alamayacağımızı sordu. İlk başta konuyu pek ciddiye almayan Zafer Hoca Sema’nın tam saha presi karşısında yelkenleri suya indirdi. Gözün özel bir mikroskopla resimleri çekildi, vücuttaki GVHD’den etkilenen yerlerin de normal fotoğraflarını çekti Sema. İngilizceye ASM’deki tercüman tarafından tercüme edilen hasta sağlık geçmişi (“epikrizi”) ASM’nin ABD’li çalışma ortağı Johns Hopkins’e yollandı. Burada görüş almak için ödenmesi gereken meblağı ise yine sigorta karşıladı. Sigorta şirketindeki yönetmen o günleri bugün bile gayet net hatırlıyor:

“Yurtdışından görüş istemenin faturası geldiğinde hepimiz küçük dilimizi yutacaktık. 1.500$’lık görüş mü olurmuş? Şirket tarihinde bu tür bir ödeme bir ilkti ve bir daha da olmadı zaten.”

Hastanedeki görüş alma süreci sırasında gözlerdeki hastalık iyice ilerlemişti. ASM’deki profesörden verim alamayınca hem Acıbadem’deki eski göz doktoruma hem de Amerikan Hastanesi’ndeki bir göz doktoruna gitmiştim. Lens takmak, kortizonlu damlalar damlatmak, hatta iki gözü birden bandajla kapatmak dahil çeşitli yöntemler denendi. Söylenen hep aynıydı. Gözde, korneada kalıcı bir zarar gözükmüyordu. Ancak, ne kesin bir teşhis ne de sonuç veren bir tedavi ortaya konamıyordu.

Karanlık. Sadece zifiri karanlık.

Işık yok. Sevdiğim insanların yüzleri de.

İki dakika değil. İki saat değil. İki gün değil. Tamı tamına iki haftadır.

Beynim artık sanal bir gerçeklik yarattı. Gözümün önünden son bir iki senedir oynadığım bir Internet oyununun, Clash of Clans / Kabileler Savaşı’nın köylerine benzer görüntüler geçiyor. Windows’un farklı programlar arasında geçiş yapması gibi görüntüler arası dolaşıyorum. Bir aşamada başarılı olamadan diğerine geçemiyorum. Her sayfada elimdeki satırla kazımam gerekiyor duvarları.

Sema’cık didiniyor beni hayata bağlamak için. Akşamları o günün WhatsApp mesajlarını okuyor mesela. Lise grubum Sade Kahve’nin mesajlarını okurken ise biraz zorlanıyor doğrusu. Bel altı şakaları ve küfürleri “Dıııt” diye geçiştiriyor. Geçen gün “Erdem mesajları okuyamıyor, ben Sema” diye mesaj attı. Sade Kahve grubuna bomba düşmüş gibi oldu, mesaj trafiği saatlerce durdu. Benim duymamı istemedikleri konularda yazışmak üzere kurdukları paralel grupta “Ayvayı yedik. Şimdi nasıl bakacağız Sema’nın gözlerinin içine.” diye dert yanmışlar meğer. 😊

En çok uykuda veya uykuya geçerken artıyor hayal dünyası. Kendimi hep yatağa, uyumaya, rahatsız edici gerçeğin uzağına atmaya çalışıyorum. Kitap yok, Internet, mesajlar, WhatsApp, televizyon yok. Sadece uçsuz bucaksız bir karanlık.

En kötüsü ise ne kadar süreceğini de bilmiyorum. Teşhis koyulamadı, tedavi diye verilen ilaçlar ise deneme-yanılmaya yönelik. Geçen hafta lens takıldı mesela gözlerime, dışarıdan gelecek mikroplara karşı. Şu anda ise iki gözümde de bandaj var. İnşallah bugün açılacak, bir faydası olmuş mu “göreceğiz”.

Dışarıda kimse var mı?

Hastaneye geldik. Tekerlekli sandalye ile göz doktoruma çıktık. Bandaj açılıyor şimdi.

Işık var. Ama her şey bulanık. Gözlerim ışığa karşı çok hassas, acıyor.

Senelerdir tanıdığım zarif doktorum en büyük harfi okumamı isteğinde, “K” harfi olduğunu biliyorum geçmişten. Ama okuyamıyorum.

Allah’ım, kör mü oluyorum yoksa?

Doktorum muayene sonrası “Gözünüzde, görme mekanizmasında, korneada bir zarar söz konusu değil, bu durumunuz geçici olmalı” diyor.

İnanmak istiyorum.

İki gecedir uyuyamıyorum. Uykusuzluk canıma tak etti. Bu üçüncü gece. Yatağa yattım. Gözümü kapadım ve karşımda bir anda babamı ve kadim dostu Nihat Amca’yı buldum.

Öncelikle şunu belirtmemde fayda var. İkisini de birkaç sene arayla kaybedeli 20 seneyi geçti. Bu süre zarfında bir kere dahi rüyama girmemişti ne babam, ne Nihat Amcam. Yani bu bir ilkti.

“Merhaba oğlum” dedi babam. Nihat Amca ile yan yana, kolları bir diğerinin omzunda, çok neşeli duruyorlardı.

“Merhaba Babacığım” dedim hâlâ şaşkınlığımı gizleyemeyerek.

“Nasılsın?” dedi.

“Ben ciddi hastayım Baba.” diyebildim zor yutkunarak.

“Biliyorum” dedi. “Ama, iyileşeceksin.”

“Baba” dedim, “Bir torunun var, ismini de zamanında senin ve annemin kız olsaydım benim için düşündüğünüz gibi Begüm koyduk. Keşke onu görebilseydin…”

“Sizi zaten buradan hep takip ediyorum oğlum, merak etme.” dedi, Nihat Amca ile arada şakalaşarak.

“Son günlerde uyuyamıyorum Baba.” dedim.

“Meraklanma, bu gece rahat uyuyacaksın.” dedi ve el sallayıp uzaklaştılar.

O gece tahmin edebileceğiniz üzere mışıl mışıl, deliksiz bir uyku çektim kendime.

Türkiye’de konamayan teşhisi, 24 saat içinde Johns Hopkins’teki doktor koydu, çeşitli tedaviler önerdi. Bu dört dörtlük cevap karşısında şaşırdık kaldık. Tesadüf ve şans dizisi devam ediyordu. Johns Hopkins’de bizim talebimize cevap veren kişi Ankara’dan gitme, buradaki göz doktorlarının ‘abla’ diye hitap ettikleri Profesör Esen Akpek idi. Kendisi göz kuruluğu konusunda uzman ve Göz Kuruluğu Enstitüsü’nün başkanıydı. Eşi de Türk bir hematologdu ve ilik nakli yapıyordu.

Dört ayak üstüne düşmüştüm.

Gözlerdeki kuruma tipik bir GVHD saldırısı idi, göz pınarlarına saldıran ilikler bunların kurumasına sebep oluyor, kuruyan kornea yüzünden ciddi tahriş, kızarma ve yanma oluyordu. Cyclosporine denilen ve özellikle organ nakilleri sonrası bağışıklık sistemini baskılamak için kullanılan bir ilaç öneriliyordu. Türkiye’deki cyclosporine içeren göz damlasında aktif madde o kadar düşüktü ki, kırk kat daha güçlü dozdaki ilacı her ay Baltimore’daki Johns Hopkins’de hazırlatıp Türkiye’ye getirtmemiz gerekti. Tesadüf bu ya, Johns Hopkins’te yabancı hastalarla ilgili birimin başında genç bir Türk Hanım vardı.

İsmi de…

Begüm idi.

İşaret, işaret.

Şansımız vardı, çünkü Baltimore, seneler evvel Maryland eyaletinde MBA yaptığım dönemden çok yakın ev arkadaşım Lawrence’a araba mesafesindeydi. Bu ürünlerin her ay hastaneden alınıp Sema’nın bulduğu Istanbul’a getirecek kuryeye teslim etme işini Lawrence ve eşi Sevgili Joanie üstlendi. Sema her ay yazışıp konuşarak kâh yolcu, kâh THY yetkilileri aracılığıya ilaçları getirtti ve havaalanından bizzat kendisi teslim aldı.

Yukarıda birileri bize gülümseyerek bakıyordu…

4 thoughts on “Dışarıda Kimse Var mı? / “Is There Anybody Out There?”

  1. Yaşadıklarını senden başka hiç kimse anlayamaz. Sema ile kendi mucizenizi yarattığınız kardeşim. Rüyan çok dokunaklı. Gözlerim yaşardı. Bugünlerine şükürler olsun.

    Like

  2. Sevgili Kardeşim Erdem; rahmetli anneannem yer gök dua ile derdi. Dualarım seninle. İşaretler konusunda ise hiç şüphem yok🙏

    Like

Leave a reply to Ahmet Hakan Yılmaztürk Cancel reply