Korkma Baba!

image

Fotoğraf : ÖzAtaköy Grubu, Dikili, Ağustos 2014.

2014 yılının Ağustos ayında Istanbul Boğazı’nda doğumgünlerini kutlamak için yaptığımız tekne turunda hava rüzgârlı, deniz ise dalgalıydı. Sallantıda zor ayakta duruyorduk. Büyük teknenin üst katına iniş ve çıkışta merdivenlerde kendimi çok zorlamış olmalıyım. Dikkatsizlik işte. Ama sonucu aylar süren bir rahatsızlıktı.

Ertesi gün annem Anadolu yakasındaki Siyami Ersek Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde anjiyo olacaktı. Kalple ilgili bir konu çıktığında Galatasaray camiası olarak ilk müracaat adresimiz liseden dönem arkadaşımız kardiyolog Sevgili Gökçen’di. Hastanede sabah ilk onu görmeye gittik, o da her zamanki nezaketi ile hem teşhis hem tedavide destek oldu, sağ olsun bizi doğru adreslere yönlendirdi.

Önceki akşam Boğaz turunda zorladığım kalçamın sol tarafı annemin anjiyo hazırlıkları sırasında ciddi şekilde ağrımaya başladı. Aldığım ağrı kesici açlıkla birleşince korkunç bir mide bulantısına sebep oldu; buna yürüyememek de eklenince moralim bozuldu. Yürüyerek geldiğim hastaneden tekerlekli sandalye ile ayrılmak zorunda kaldım.

Bu alanda en iyi merkezlerden olan, zamanında yakın dostum Selçuk’un babasının by-pass olduğu Siyami Ersek bir devlet hastanesinin tipik ışıltısız görüntüsüne sahipti. Odayı paylaşmak zorunda olduğunu öğrenince annemin başta biraz canı sıkıldı. Ancak, çok hoş bir tesadüfle oda arkadaşı da kendisi gibi Istanbul Üniversitesi’nden emekli bir akademisyen hanım çıktı; bol bol sohbet ettiler ve sonrasında da irtibatta kaldılar.

Anjiyo sonrası annem tedbir olarak ikinci geceyi de hastanede geçirdi. Tek bir hemşire 20-30 odalı tüm koridorla ilgileniyormuş. O kadar yoğunmuş ki, Emre’ye “Annenize sürgüyü siz takın” demiş. Dehşete düşen Emre yine de soğukkanlılığını korumuş ve hemşireyi sürgü takmaya tatlı dille ikna etmiş.

Sonuçta Allah’a şükür onca hengame arasında anjiyo sorunsuz geçti, kalp temiz çıktı. Benim o gün başlayan kalça ağrım ise gittikçe kötüleşti. Sonunda “avasküler nekroz” denilen, yoğun kortizon kullanımına bağlı kemik bozulması ve ödem teşhisi kondu. Ancak, bu teşhise giden yol oldukça engebeli oldu.

Önce fıtıktan şüphelendim. Ne var ki, fıtıkla ilgili belirtiler, yani ayak ve bacak karıncalanması, bacak, sırt ve baş ağrısı bende yoktu. Sadece siyatik sinirine hareket halinde dehşet bir baskı oluyordu.

Emre ile bir nöroloğa gittik. Doktor önce derdimi dinledi, aldığım ilaçları not etti, kas erimesiyle ilgilendi, belli bir test yaptırıp yaptırmadığımı sordu. Muayenede el ve bacaklarımla itme, çekme ve kaldırma hareketleri yaptırdı. MR’ı görmeden ne bir teşhis koydu ne de bir tedavi önerdi.

Sigorta şükür ki o gün nörolog tarafından talep edilen 2.600₺’lik kontrastlı MR’ın tamamını karşıladı. Birkaç sene önce Emre’nin normal MR için başvurduğu ilk hastane 1.500₺, ikinci 400₺, üçüncü ise 100₺ talep etmiş. İki hastane arasında 15 kat fark varmış!

Serbest piyasanın da mantıklı bir sınırı olmalı, değil mi?

Ertesi gün MR sonucu için doktoru aradığımda “Bel fıtığı görüntüsü yok, kemik arasında sinir sıkışması mümkün.” dedi. Sonra ekledi: “MR’da parlak bölgeler var, hücre birikmesi olabilir, doktorunuza danışın”. Açık konuşmadı ama kötü senaryolardan ilk aklıma gelen GVHD oldu, ikincisi ve daha korkutucusu ise başka bir kan hastalığı olan “multiple myeloma”. Zafer Hoca’yı arayıp görüş sorduğumda “GVHD pek kemik ve sinirlere saldırmaz” diyerek ilk alternatifi elemiş oldu.

Peki ağrımın sebebi neydi? Lösemi sekiz ay sonra nüks mü etmişti yoksa?

Nöroloğun kendi alanıyla ilgili teşhis koymak yerine metastaz anlamına gelebilecek yorumu yüzünden hem ben hem Sema şoke olmuştuk. O gece sabah dörde kadar uyuyamamış Yavrucak. Midesi kötü olmuş. Ertesi gün durumu öğrenen Gülten ortopedist arkadaşımızı kastederek “Neden Burak’a gitmiyorsunuz?” dedi. Aynı gün 12:30’da ondaydık.

Gülten’in liseden dönem arkadaşı ve geçmişte annelerimiz dahil birçok yakınımızı tedavi etmiş olan Burak MR’ımı inceledi. Her iki kalçada da ağırlık binmeyen yerlerde ödem varmış, zorlamaya bağlı. Bir de avasküler nekroz, o da kortizona bağlı bir yan etki. Damarları etkileyip kemiklerin beslenmesini bloke ediyor, ilik üretimini engelliyormuş. “Kortizonu azaltınca ilerlemesi duracak ama mevcut baskıyı azaltmak için delik açıp rahatlatmak gerekir. İleri aşamada parça değiştirmek lazım” dedi, elinde oynadığı kocaman bir metal parçayı gözüme sokarak. “Çok kolay bir işlem, hep yapıyorum”.

Kolay diye kastettiği leğen kemiğine bağlanan uyluk kemiğinin metal protezle değiştirilmesi idi!

MR raporunu okudu, dürüstçe “Ya lösemi hücreleri artışı (infiltrasyon) ya da yeni ilik üretimi diyor. Bence ikincisi.” dedi. Kısaca nöroloğun söylemediklerini o söyledi.

Protez ihtimali ile uçuklayan dudaklarım nüksün olmadığı görüşü ile gülümsemeye başlamıştı. Yani ölümü görüp sıtmaya razı olmuştum.

Çıkışta Sema nöroloğu bulsa bir kaşık suda boğacaktı, “Bizi ne hale getirdiğini farkında mı bu kadın? Hastane yönetimine şikayet edeceğim.” diye köpürdü. Lösemi teşhisimdeki yaşadığımız stresten sonra bu aynı hastanenin ikinci doktor vukuatıydı.

Bu arada belirtileri saydığımda kendi geçirdiği rahatsızlıklardan yola çıkarak yorum yapan annemin ödem teşhisi de tutmuş oldu. 🙂

Ertesi gün Zafer Hoca’ya gittiğimizde ben de Sema da onun MR’ı önemsemeyeceğinden emindik. Oysa “Radyolog söylediyse bu ihtimali elimine etmek gerekir, kan değerlerinde gözükmeden lokal nüks olabilir” demez mi? İkimiz de tekrar çöktük, ama asıl Sema çok etkilendi. Bilardo topu gibi oradan oraya savruluyorduk.

Ertesi gün bu sefer ilk göz ağrımız Burhan Hoca’ya gittik. Muayene etti, kan değerlerine baktı. Enfeksiyon göstergesi “CRP dışında her şey normal” dedi. Radyologlarla konsültasyon yaptı ve onların görüşü şüpheye yer bırakmayacak şekilde “Parlaklığın sebebi ilik üretimi, nüksle ilgisi yok” imiş. Bunu duyduğumuzda Sema sevinçten Burhan Hoca’ya sarılacakmış. Onun yerine çıktığımızda birbirimize sarıldık, ama o kadar kaskatı idik ki tam rahatlayamadık. Sema kafasını boşaltmak için tek başına Yeşilköy’e gitti.

Bu arada tatile gidişi de erteledik. Zaten bu halde zordu. Begüm günlerce süren kaka krizinde ve öksürüğü var. Sema psikolojik olarak çökük. Bende baş ağrısı, kırıklık ve kalça ağrısı. Ailecek enkaz haldeydik.

Ağustos sonu, nüks olayından bir hafta sonra biraz toparlayınca ÖzAtaköy Grubu’ndan dostlarımızı gecikmeyle takip edip İzmir Dikili’de, Bademli Köyü yakınındaki bir kampa tatile gittik. Kortizon kullanmayı tamamen kesmiştim. Istanbul’da zaten başlamış olan kalça ağrısı ve öksürük orada iyice arttı, üzerine bir de ateş eklendi. İlaçla bir süre düzelen bünyem birkaç saat sonra kıvranacağım kadar kötüleşiyordu. Kahvaltı ve yemeklere zar zor yürüyerek gidiyor, basamakları yardımla inip çıkabiliyor, bazen yemek sofrasında başımı dik tutamadığım için masaya kollarım üzerine çöküyordum. Her gün odaya kapanıp ağrılar içinde kıvranıyor, geceleri ilaçlar yüzünden tuvalete koşturup istifra ediyordum.

Tatilin beni mutlu eden yegane tarafı dostlarla oturup çay içerken yaptığımız sohbetler ile, Begüm’ün Sema ve Ergiz’in kızı Selin’le geçirdiği eğlenceli vakitlerdi. Tabii bu arada sevgili dostlarımızın tatiline de bol bol limon sıkmıştım. Benimle ilgilenmekten Dikili’nin keyfini çıkaramamışlardı.

image

Fotoğraf: Sema ve Begüm, Dikili, Ağustos 2014.

Tatilin dördüncü günüydü. Akşam gündüze göre daha kötüydüm. Tekrar çıkardım. Ateş dünki gibi 38,5’u vurmuştu. Baş ve boyun ağrım vardı. Midem hâlâ bulanıyordu. Sema mesajım üzerine koşarak odaya geldi; beni sefil bir halde bulunca çok üzüldü, yanıma oturdu. Sinirimiz bozulmuştu.

“Bunları hak edecek ne yaptık biz?” dedi, gözleri dolu, sesi titreyerek.

“Bilmiyorum” dedim başımı iki yana sallayarak. “Begüm olmasa beni boşa diyeceğim, sen bunları hak etmiyorsun”.

“Bir daha böyle şeyler söyleme!” diye kestirip attı.

Birbirimize sarıldık ve çaresizlik içinde sessizce ağlamaya başladık.

Begüm havadaki elektriği hissedip yan odadan geldi, annesinin saçını okşadı, başını kucağına koydu, sonra bana döndü, kocaman ama kararlı gözlerle “Korkma baba!” dedi.

4 thoughts on “Korkma Baba!

  1. Erdemcim Dikili’yi unutmak mümkün mü? Senin için ne kadar zor olduğunu, buna rağmen gruba eşlik etmek için gösterdiğin gayreti hiç unutmayacağım. Yine hep birlikte keyifli tatiller yapmak üzere 😊

    Liked by 1 person

  2. Hayat, sorunlar karşısında cesaretle mücadele edebildiğin ve karşılaşılan engellerle göğüs gerebildiğin kadar elinden tutmaya devam ediyor. Herkes farklı bir imtihanda. Seninki oldukça ağırdı kardeşim. İnşaallah selâmete çıkıyorsun. Sevginin ve inancın gücü yolunu aydınlatmaya devam etsin.

    Liked by 1 person

    1. Sağolasın Ahmet’cim. Her gün dört sınavı olan üniversite öğrencisi gibi hissediyorum kendimi. Üstelik hocalar hep çalışmadığım yerlerden soruyor sanki. 😊

      Like

Leave a comment