Cillop Bir Popo ve Makatı Yırtma Öyküsü

image

Hastanedeki ilk dönemlerim. E-posta yoluyla hastalığımı haber verdiğim dostlarımdan geçmiş olsun dilekleri yağıyor. Anlaşılan bana, benim kendime güvendiğimden daha fazla güveniyorlar. Genel tepki “bu hastalığı olsa olsa benim yenebileceğim” ve “bana olan güvenlerinin tam olduğu”. “Bu algıyı oluşturmak için ne yaptım acaba ben?” diye düşünürken keşke pozitif sonuçtan onlar kadar emin olabilseydim diyorum.

İlk iki kısa süreli Kemal Abi, yani kemoterapiden sonra üç haftalık uzun yatış birçok anlamda sıkıntılı oldu.

Bunlardan ilki ciddi halsizlikti. Kemal Abi yüzünden gücüm o kadar azalmış ve kaslarım o kadar erimişti ki yardımsız yürüyemiyordum. Bacaklarım tek fitilli kadifeye dönmüştü. Sema yeterince hareket etmediğimden şikayetçiydi. Ancak, ne zaman ayağa kalksam bir sorun çıkıyordu. Odadaki ilk düşüşüm olduğum yere olduğu için problem yaratmamıştı. İkinci düşüşüm ise akşam geç saatlerde gerçekleşti. Kendi başıma tuvalete yürüyebileceğimi sanarak Sema’nın kolundan çıkıp birkaç adım atmamla birlikte sol alt bacağım çözülüverdi ve büyük bir gümbürtü ile yere kapaklandım. Yan odalardan hemşireler sıra dışı gürültüye koşarak geldiler. Allah’tan başımı korumuş, kanamalı bir yaralanma da olmamıştı. Çünkü trombonların, yani trombositlerin bu kadar düşük olduğu ortamda kanamaların durması için pıhtılaşma muhtemelen mümkün olmayacaktı.

İkincisi iştahsızlık ve sık sık İngiliz Karbonatı ile çalkalamama rağmen ağzımda çıkan yaralardı. Sema bu konuda da yeteri kadar çaba sarf etmediğimde ısrarcıydı. Onu kırmamak için birkaç kez kendimi yemeye zorladım. Sonuç iki seferde de istifra etmem oldu.

Üçüncüsü mukozaların zarar görmesi ile yutkunmada zorlukla başlayan ve makata kadar inen yemek borusu/sindirim sistemi sorunlarıydı. Mide bulantısının üzerine bir de yutkunma zorluğu yemek yemeyi iyice zorlaştırıyordu. Tedaviye 74kg’da başlamıştım. Ne zaman ki 70kg’nun altını gördüm, doktorlara uyarıda bulundum. 70kg benim için önemli bir eşikti ve onun altına inmek demek kilo kaybının ivme kazanması olacaktı. Bu yıllardır bağlantılı çalıştığım hisse senedi borsası ve döviz/tahvil piyasalarında çok sık kullanılan teknik analizin gerçek hayata uygulanmasından başka bir şey değildi aslında. Borsada belli fiyat seviyelerinde çok alım satım gerçekleşir, bu da o fiyat seviyesinin psikolojik bir sınır yaratmasına sebep olur. Bu seviyeler teknik analizde aşağıda destek, yukarıda direnç olarak adlandırılır. Eğer destek fiyat seviyesi “kırılırsa” yani fiyat bu seviyeden aşağı doğru inerse o zaman satışlar hızlanır ve hisse fiyatının bir sonraki desteğe kadar düşmesi beklenir. Benim bu konudaki “teknik destek seviyeli” açıklamamı doktorlar mütebessim bir ifade ile karşıladılar ve kilo kaybına yönelik herhangi bir önleme gerek görmediler. Sonuç 10 gün içinde 30 yıl önceki seviyelere, 62kg’ya düşmem oldu. En son lise yıllarında bu kilodaydım.

Tüm sorunlar arasında en önemlisi ise, bağırsaklardaki enzimlerin Kemal Abi’den nasiplerini almaları yüzünden meydana gelen ciddi kabız sorunuydu. Ağızdan anüse adeta kuruyuvermişti vücudum. İşin kötüsü, trombonlar çok düşük seviyede olduğu için doktorlar kabızlık şikayetlerimi dikkate almıyor, kanama riski olduğu için de ne ilaç veriyor ne de lavman yapıyorlardı. İki defa makatta sorunum olduğunu söylememe rağmen, gözle muayene dışında herhangi bir aksiyon alınmamıştı.

Son senelerde yaşadıklarımdan sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Doktorlar genel bir eğilim olarak hasta şikayetlerini -abartma ihtimalinden olsa gerek- ikinci planda tutuyor, daha çok gözle gördükleri yani muayene bulgularına ve yapılan testlerdeki sonuçlara odaklanıyorlar.

Kabızlık gittikçe hayatımı karartmaya başladı. Her gün üç-dört kez tuvalete gittiğimde acıdan bağırıp ağlayacak duruma geliyor, Sema’ya tutunup destek almaya çalışıyordum. Nihayetinde ‘tavşan boku’ kadar tuvalet yapmak için WC’de yarım saate yakın debeleniyordum. O dönemde bir gün, Sema kapı önünde liseden sınıf arkadaşım Cihat ile konuşurken tuvalette acıya dayanamamış ve Sema’yı içeri çağırmıştım. Zar zor hacet giderip yatağıma döndüğümde hâlâ acıdan kıvranıyordum. Meğer Cihat oda kapısının dışından baktığında, o açıdan sadece acıdan kasılıp duran ayaklarımı görüyormuş. Çocuk üzüntüsünden kahrolmuş ve o kadar kötü hissetmiş ki koridorda oturacak bir yer zor bulmuş ve o gece uyuyamamış.

Tahmin ediyorum kalışımın onuncu günü civarı artık kabıza bağlı acılar dayanılmaz oldu. İşte o aşamada doktorlar duruma el koydular. Teşhis şuydu: Kendimi zorlamam yüzünden her tuvalete çıktığımda, yani günde üç-dört kez anüsü tekrar tekrar yırtıyormuşum. Sonuçta anüs ciddi bir enfeksiyon kaptı ve ağır bir antibiyotik tedavisi gerekti.

Enfeksiyonla biten kabızlık tecrübemin en şamatalı kısmı ise, doktorum ve dahiliyeden bir cerrahın muayeneye gelişlerinde oldu. Yatakta yan döndüm ve pijamamın altını sıyırdım. Doktorlar mikrop kapan bölgeyi sıkıp patlatıp beni acıdan hoplatırken, oda kenarında hazır bekleyen bölümdeki hemşire nüfusunun neredeyse üçte biri muayeneyi takip ediyorlardı.

Kemal Abi sayesinde iyice cillop bir görüntüye kavuşan popom ilgi odağı olurken kişisel repütasyonum da hematoloji çevrelerinde dip yapmıştı.

Leave a comment